10 Kasım 2017 Cuma

"SARI PAŞA" - Kemalist "Uzman" Öğretmen, MİNE BÜLBÜL

SARI PAŞA
köy köy dolaşan bir seyirtenden öğrendim, Urum diyarında bir Paşa türemiş !
sarı saçlı gök gözlü bir civanmış !
meğer ağalar, beyler peşimizi, bu nedenden bırakmış !
kafirle birlikte, zalim padişahı da yenmiş !                        
zorlu dövüş olmuş büyük cenk tutulmuş !
sayesinde temizlenmiş memleket küffardan !
kadın, erkek, çoluk, çocuk, tüm millet,  kırk gün kırk gece düğün dernek etmiş !
çok geçmeden Sarı Paşa bizim şıhlara, ağalara, beylere de haber salmış..
''Ey Kayılar '' öyle uğrılık yok  ayıngacılık yapmayacaksınız'' demiş.
''fakire zulüm etmeyeceksiniz ! zengini fakiri bir tutacaksınız ! dedikleri mi yapmazsanız ! siz düşünün gayrı demiş Ordumla üzerinize varır, padişah gibi sizin de hanumanızı söndürürüm gayrı''  demiş.
“BUNDAN SONRA HERKES SEVDİĞİNİ ALACAK!”
Şıhların, Ağaların bir bölüğü baş kaldırmış !
- duyunca dedim ki
'ben O Paşanın kuluyum ! gözüm helal !canım helal!..'
Hüda'ya başkaldıran bir daha doğru yolu bulmaz !
Küffarı dize getiren, mazlumu zalimden kurtaran !
MUSTAFA KEMAL PAŞA! 
sen çok yaşa !  adın yazıldı mücevher taşa !
Vatan vatan oldu sahiden, yetti itildiğimiz, ırağa sürüldüğümüz. Toprağı temizledin, yalandan, çıyandan, anaların gözyaşından !Anaları kurtardın ! anaları, 500 yıldır bağrına taşa basan anaları !  sevdaları kurtardın sevdaları !
Sevdaya say girerdi, ün girerdi, şan girerdi de, bir yiğitlik girmezdi !
TÜRKÜN KULAĞINA ÜNLENDİ SES
“KALK AYAĞA”
On yılda on beş milyon genç ve demir ağlar ile yurdun dört bir yanı yankılandı, Paşasıyla !
Dünya şaşkın, baka kaldı Türkün gücüne !
Coştuk dağları yarıp denizler aştık !
Emri Hak vaki olunca, ağıtlar yaktık !
dünya ağladı bir biz mi ! sandın !

6 Mayıs 2017 Cumartesi

1 MAYIS TEŞVİŞİ, Kemalist "Uzman" Öğretmen: MİNE BÜLBÜL

1 MAYIS  TEŞVİŞİ

KEMALİZM diğer doktrinlerden kökten farklıdır ve emperyalistler KEMALİZM i bizden iyi bildikleri halde bir doktrin olarak kabul etmezler. Oysa KEMALİZM yaşayan ve her gün kendi gerçeklerini dayatan uzaklaşıldıkça istikbali öldüren bilimsel, yerelden doğmasına karşın son derece evrensel temelleri olan  örgütsel sistemdir.
ATATÜRK'ümüzün hastalandığı günlerden başlayan Emperyallerin en ince detayına kadar analiz ettikleri, sonra da tike tike ayrıştırıp dosyalar halinde kendi paramızla önümüze koydukları normlardır. Bir tek farkla o da birleştirilemeyecek ve bir bütün haline getirmemizi engelleyecek düzen de, önümüze gelmesidir. Üstelik araçları da kendi ellerinde olmak kaydıyla.  Kemalizm in en büyük ayrıcalığı hiç bir şekilde sınıfsal bir ayırım içermemesidir. olanaklar çerçevesinde bulduğum bir gazete kupürü sunuyorum.
Toplum işçi memur vs diye  katmanlara bölümlere asla ayrılmaz, ayrılmamıştır. KEMALİZM de herkes mesleği içinde emekçi, üretici ve diğer meslek alanlarının da  tüketicisidir. Dolayısıyla bir örgü bütünleşme söz konusudur. Bu bütün sade toplumların işbölümü ve TÜRK TÖRESİ'nin de örgütlenme biçimidir. Türk'e ait olduğu kadar aynı zamanda da özgür ve kendi kaderini tayin etmeye hak kazanmış  bütün Milletlerinde evrenselleşmiş kuralıdır. İşbölümü beşeriyetin  gelişimini sağlamış adım adım daha iyi ve güzele doğru yol alarak günümüzdeki bilim ve sanatta erişebileceği noktaya gelmiştir. Daha ilerleyebilmek adına hala yol ve yön gösterici olmaya gayret eden Bilim ve Sanat İnsanları bu yüzden önce her zaman daha fazlayı arzu eden, yapılmayanları yapmaya çalışan görülmeyenlerle ilgilenen kişilerdir bu yönde emek harcarlar toplumun diğer bütünü ise onların bu ürettiklerinden faydalanarak öğrenerek üretimde nitelik ve niceliği artırır. Bir  fabrika çalışanının kendi çalıştığı bölümde daha iyi iş çıkarabilmesi için gerekli olan teknik öğrenme nasıl hayata geçer. Fabrikanın iyi üretim yapabilmesi için şimdiki durumda bir öğrenim şartı getirilir, en az lise mezunu, ilkokul mezunu gibi ancak işin getirdiği özel teknik bilgileri fabrikada hizmet içi eğitim olarak verebilirsiniz. Bu ihtiyaca göre bir eğitim olur .Memleketimizde sözünü ettiğimiz hizmet içi eğitimlerin de bir çoğunda esastan hatalar olmasını  görmezden gelerek, bir fabrika işçisi işe girdiği zamandan, emeklilik zamanına kadar aynı işte verimli çalışmaya yönelik olarak yapılandırılır ve hatta zorlanır. Hizmet etmeye belli bir noktada kalmaya neredeyse mecbur edilir. Bazı büyük firmaların veya AR-GE çalışmaları yüksek olanlar küçük detaylarda çalışanın katkı sunmasını onaylar prim ile ödüllendirir. Ancak o güzel tasarımları veya büyük icatlar ses getiren değişiklikler ancak bu konuda yüksek eğitim yapan AR-GE çalışanları tarafından yapılır. Böylelikle toplum sınıflara katmanlara otomatik olarak ayrılır. Oysa Kemalist Sistemde Sanat ve Bilim yine üretim mekanizmasının içinde yerini almış direk olarak üretimde kaliteyi ve miktarı artırmaya yönelik konumlandırılmıştır.örneğin Kozlu maden ocağının Bando takımı gibi. Şimdilerde Memleketimizde ise gazete köşelerinde eğitimleri olmadığı halde  icatlar tasarımlar yapan bir sürü ilginç yetenekli insana rastlarsınız. Bu insanlar gerçek Türk töresiyle büyümüş ve pratik ve gerçek araçlar üretmeyi başaran kişilerdir. Kemalizm'in gerçekliği de burada yatar. İçinden çıktığı toplumun yaşayış biçimi gerçekliği Kemalizm'in kuralları olmuş eğitim de üretim sisteminin içinde gerçek fırsatlar her an her yerde ulaşılabilir düzenekte yedirilmiştir. İş ne kadar küçük de olsa büyükte olsa çalışan her  fırsatta yükselebilir gösterebileceği ivme sürekli desteklenir. Sadece bir çiftçi anne babadan doğan kişi Ziraat Mühendisliğinin en yüksek kademelerine kadar eğitim alacak düzende tasarlanmıştır.Fırsatı her zaman  yanı başında bulur. Cumhuriyetin ilk on yılı bu düzende yürümüş, eksiklerine ve yoksulluğuna  rağmen dünyanın içine düştü ekonomik krizde bile büyük bir kalkınma hamlesi üretmiştir.
İşte biz de Kemalist  Sistem darp edildiğinden bu yana Avrupa'dan ihraç edilen SINIFSAL ÖRGÜTLENME biçimini servis eden,
kendi Milletimizin gerçeklerinden ilke ve felsefesinden uzaklaşmamızı sağlayan bizi köklerimizden toprağımızdan gerçek yaşam koşullarımızdan alıp sanal, gerçekçi olmayan bir dünya ya itmiştir. Bu gerçeklik duygusu ile dikte edilen sanal dünyada yıllardır gidip gelen gerçeği hiç bir yerde bulamayan kendinden ve kendi gerçeğinden habersiz vatandaşlar olarak yaşayışımızın sebeplerinden biride bu olmuştur.
1 Mayıs İşçi ve Emekçi olarak bayram edeceğimiz gün aslında kendi fermanımızı imzaladığımız gündür. Ve biz gerçeklerimizden uzaklaşmanın  bayramını yapıyoruz. KEMALİST SİTEMİN darp edilişinden bu yana meydanlarda birbirimize girip, birbirimizi yaralıyor gazlıyor jopluyor ve yok ediyoruz. Kemalizm'i ve sistemi çok iyi bilen ve ayrıştırıp ayrıştırıp dosyalar halinde bize geri satanlar  ''LOZAN da biz size demedik mi?'' diye ellerini oğuşturuyor olmalılar.
Ne yapmak gerek! o halde ne yapmalı? nasıl yapmalı?
Bu soruların cevabını Ulu önderimiz M. Kemal ATATÜRK  vermiş. Sadece bize doğru anlayabilmek ve doğru uygulayabilmek gibi bir sorumluluk düşüyor.
İlk önce kabul etmemiz gerekenin KEMALİZM den başka diğer doktrinlerin masa üstünde kağıtlarda yazıyla kalemle VAR EDİLDİĞİNİ kabul etmemiz gerektiğidir. Bu gün herkesin anlayabileceği ölçüde SAĞ yani kapitalist doktrinde, sol dediğimiz SOSYALİST doktrinde üretilmiştir.Yaşamsal gerçekliği yoktur insan doğasına uygun değildir. Bunu uygulama ile ilerleyişin sonuna gelindiğinde birbirine ne kadar benzediklerinden rahatça anlamak görmek mümkündür.Örneğin SOSYALİST doktrini benimseyen toplumda sanat eseri veren CENGİZ AYTMATOV dan işçi sınıfının yaşadığı sorunları kadınların maddi problemler yüzünden sevmedikleri kişiyle evlendiklerini satır aralarından seçmek ve bir sosyolojik tahlil yapmak hiç de zor değildir. Diğer sanat dallarından ve sanat eserlerinden de arandığında kolayca bulunacağı ortadadır. Kapitalist doktrinde durum belki de bir kat daha vahim daha acımasızdır ancak ikisinin de sonucu 3 aşağı beş yukarı aynıdır. Masa üzerinde kalem ve kağıtla yaratılan düzenlerin hepsi en nihayetinde EMPERYALİZM in hizmetkarı ve aracı olarak, dünyayı tek başına yönetmeye talip olanlar tarafından kullanılır. Cümleleri soyar iyice basitleştirirsek ister sağcı ister solcu olun hizmet ettiğiniz tek yer emperyalizmdir durum bu kadar açık ve nettir. Öyle ki çıkış noktası özgürlükler ülkesi diye nam yapmış ABD'nin  1886 da ki işçi hareketleri olmasına karşın bu gün geldiği nokta açık ve barizdir.
Meydanlara çıkıp işçi hakları diye yırtınan,dayak yiyen ölen  her kişi ve can aslında  sadece ATATÜRK'ümüzün nitelemesiyle teşviş edilmiş halktır,bu türlü gösteriler ve yürüyüşler pazarlık payından öteye gitmeyen nafile yaklaşımlardır. Biz meydanlarda harap oluruz işçiyi yapılandıran güya seçilen başkanlar ve patronlar pazarlığa girişir. Gerçek bir iyilik iyileşme onurlu bir yaşam hakkı getirmekten çok uzaktadır. Bu sanallığı rakamsal verilerle ortaya koymaya çalışırsak  gözümüze ilk  çocuk işçiliği çarpar.                  
Ülkemizde her yıl iki milyon çocuğumuz tarımsal alanda mevsimlik işçi, kentsel alanda çırak olarak yasa dışı son derece ağır koşullarda çalışıyor. 2012 de kayda geçen resmi verilere göre de 32 çocuğumuz yaşamını kaybetmiştir.
Üstelik Ulusal Egemenliğini Çocuklarına armağan eden bir Millet olmamıza karşın rakamlar korkunç seviyededir.          
Ve her geçen gün gelir dağılım homojenliğini kaybettiğinden çocuk işçi sayısında önemli artışlar yaşanmaktadır. Aşağıdaki gazete kupürü durumun ciddiyetini gözlerimizin önüne sermiştir.
Şubat 2014’de Halk haber tarafından yayınlanmış bir gazete kupürü
Sn Güngör Uras bir gazete haberinde ülkemizdeki çalışan sayısını 25,5 milyon olarak belirtmiş ve devamında işsizlik ve sendikalaşma oranlarını şöyle ifade etmiştir.
''Ülkemizde 25,5 milyon çalışan 2 milyon işsiz var. Çalışanların 8.2 milyonu kayıt dışı ve özel sektörde çalışıyor Kamuda çalışanların sayısı 3milyon 440 bin,bunların 2.8milyonu kadrolu kalanı sürekli veya geçici işçi statüsünde
Özel sektörde sendikalaşma olan işyerlerinde 12.2 milyon çalışan var bu işyerlerinde çalışanların yüzde 10.6'sı ,1.3 milyonu sendika üyesi Sendikaların bulunduğu kamu işyerlerinde sendikalaşma oranı yüzde 70 dolaylarında sendikalaşma olan kamu işyerlerinde  2.2 milyon çalışanın1.6 milyonu kamu sendikaları yesi .''
rakamsal verilerden görüldüğü üzere bu gömlek bize uymamaktadır . Ayrıca sendikaya bağlılığın getirdiği niteliksel faydayı ölçme ve değerlendirmeye alırsak ayazda kaldığımızı anlamak zor değildir.
Atatürk'ümüzün ölümünden bu yana emperyalizmin bizimle eski bir hesabı vardır. Bu hesabı inceden ve teferruatla devreye sokmuştur. İsyanlarımız ve haykırışlarımız teşviş edilerek giydirilen bu deli gömleği yırtılmaya parçalanmaya mahkumdur.Milletin feraseti  bunu eninde sonunda çözecektir.
KEMALİST'ler için;
1 MAYIS BAHAR BAYRAMIDIR
ve bu yazılar yerine, yürüyüşler gösteriler,yapılandırılmış sanal (teşvişli) nutuklar atanlar yerine, buralardan ün ve şan elde etmeye savaşanlar yerine, kendi yediğini içtiğini,giydiğini kendi üreten toplamda 'kendi kendine yeten' kişi ve aileler benden, bizden meydanlara çıkanlardan daha ANTİ-EMPERYALİST tir.
Töresince üreten güzel eller ve yürekler doğanın canlandığı üretime ve yeniden doğuşa geçtiği
'1 MAYIS BAHAR BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN'.

1 Mayıs 2017 Pazartesi

"KALPAKLI SÜVARİ" Atilla İLHAN (Kemalist "Uzman" Öğretmen: MİNE BÜLBÜL

KALPAKLI SÜVARİ 


















Gecenin arkasında bir yerde, 
Ufaldıkça gaz lambaları, 
Nehrin omuzlarına yaslanıp yaşlı ve dindar 
Yalnızlıktan soğumuş dağlar, 
Kalpaklı bir süvari dolaşırmış gizlilerde, 
Köylüler böyle diyorlar, 
Yatsıları.. 
Nal sesleri duyulur mu yağmur olursa Ne mümkün?
En usul havalarda duyulacak 
Erzurum'a doğru şah damarın oynar gibi, 
Gören eden yok, 
her nasılsa Kalpaklı olduğunu biliyorlar. 

Bir elinde kılıç, bir elinde sancak, 
Kemah köylüğünde, 
Fakir fukaraya azık dağıtasıymış, 
Üçer arşın kefenlik, İçlik ve mintan, 
Birer kese sarı lira cep harçlığı, 
Olur mu olmaz mı 
Orası bilinmiyor.. 

Tılhas’ta bir kağnıya dokunmasıyla bir ne halsa, 
Araba traktöre tebdil olmuş Allah tarafından. 
Tercan toprağındaki kerametini Anlata anlata bitiremiyorlar. 
Köylüler böyle diyorlar.. 

Gecenin arkasında bir yerde, 
Ufaldıkça gaz lambaları, 
Nehrin omuzlarına yaslanıp yaşlı ve dindar, 
Yalnızlıktan soğumuş dağlar, 
Kalpaklı bir süvari dolaşırmış gizlilerde, 
Köylüler böyle diyorlar yatsıları..  
Kemal Paşa'dır diyorlar... 
*Attila İLHAN *

28 Nisan 2017 Cuma

İSTEMEM, EKSİK OLSUN!”-Cyrano de Bergerac (Kemalist "Uzman" Öğretmen Mine BÜLBÜL)

"İSTEMEM, EKSİK OLSUN!”
Cyrano de Bergerac
Ne yapmak gerek peki? Sağlam bir arka mı bulmalıyım? Onu mu bellemeliyim? Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi, önünde eğilerek efendimiz sanmak mı? Bilek gücü yerine, dolanla tırmanmak mı? İstemem!
Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret? Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım? Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip, taklalar mı atmalıyım? İstemem, eksik olsun!
Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli? Sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli? Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli? İstemem! Eksik olsun böyle bir şöhret, eksik olsun!
Ciğeri beş para etmezlere mi “yetenekli” demeli? Eleştiriden mi çekinmeli? ‘Adım Mercuré dergisinde geçse’ diye mi sayıklamalı? İstemem! İstemem, eksik olsun!
Korkmak, tükenmek, bitmek… Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek. Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek? İstemem, eksik olsun! İstemem, eksik olsun!
Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek… Tek başına… özgür olmak! Dünyaya kendi gözlerinle bakmak. Sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak. Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak; ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek; isteyince Ay’a bile gidebilmek…
Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek…
Demek istediğim, asalak bir sarmaşık olma sakın. Varsın boyun olmasın bir söğüdünki kadar. Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?
– Dök içindeki öfkeyi dostum. Ama saklama benden, seni sevmediğini!

– Sus!

Diline ve gönlüne sahip çık | Oktay Sinanoğlu | TEDxIhlasCollegeED (Kemalist "Uzman" Öğretmen Mine BÜLBÜL)


Türk Einstein'i olarak bilinen Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu konferansın son konuşmacısı olarak sahneye çıktı. Türkçe'ye olan düşkünlüğü ile bilinen Sinanoğlu'nun konuşması sık sık alkışlarla kesildi. Bir milletin kültürüne sahip çıkması gerektiğinin altını kalın çizgilerle çizen Sinanoğlu, aklın bilimle, gönlün de dille korunacağını söyledi. Yunus Emre'den ve Hoca Ahmet Yesevi'den örnekler veren Sinanoğlu yozlaşan batı kültürünün defedilmesi gerektiğini söyledi.

26 Nisan 2017 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ!.. "SS Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi, Güncel Başkan: Ayhan ÜNGÖR ve Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le ilgili küçük bir anı" (Zekeriya Tümer)

TÜMER DİYOR Kİ:

SS Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi; Başkan Ayhan ÜNGÖR ve Merhum Demirel’le ilgili küçük bir anı.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında bir memur kenti olan Ankara’da gıda ve tüketim mallarının aracıları ve aracı karlarını ortadan kaldırarak yeterli ve ucuz bir şekilde sağlanması sorununun çözümüne yardım amacıyla, Mustafa Kemal Atatürk (Cumhurbaşkanı), İsmet İnönü (Başbakan), Abdülhalik Renda (TBMM Başkanı), Celal Bayar (Başbakan) ve Fevzi Çakmak (Genelkurmay Başkanı) tarafından 21 Nisan 1925 tarihinde  “Ankara Memurları İstihlak Kooperatifi”  kurulmuştur.
ANKARA MEMURLARI İSTİHLÂK KOOPERATİFİ
Atatürk’ün direktifiyle çıkan 25 Mart 1925 gün ve 586 sayılı Tebliğle, kooperatife 4.000 memur ve hizmetlinin bir aylık maaşlarının yarısının, bu kişilerin hesabına kooperatife avans olarak ödenmesiyle oluşturulan 168.246 TL sermaye sağlanmıştır. Devletin yardımcı olmasıyla sağlanan avans altı ay sonra faizi ile beraber geri ödenmiştir. Bu çalışma kooperatifi başarıya götüren nedenlerin ilki olmuştur.
AHDE VEFA VE BAŞKAN AYHAN ÜNGÖR
Atatürk’ün ölümüne kadar büyük bir özveri ile örnek çalışmalar yapan kooperatif ilk bilançosunu 1926 yılında 115.000 TL karla kapatmıştır. Bu rakam 1933 yılında kurulan Halk Bankası’nın kuruluş sermayesi olan 25.000 TL’nin 4,5 katıdır. Sonraki yıllarda çeşitli nedenlerle bu tarihi oluşum aktifitesini yitirmiştir.
Atatürk’ün anısı yok olmasın, tarihten silinmesin diye, bugün kooperatif Ayhan Üngör’ün olağanüstü çabaları ile Işıklar Caddesindeki TESKOMB nin binasında bir oda da hayatını idame ettirmeye çalışmaktadır.
İstanbul’a gitmeden önce, bizde elimizden gelen yardımı yapıyor ve Kooperatifin yaşaması için çaba harcıyorduk. 3 sene de Kooperatifin Genel Sekreterliğini yürütmüştük.
Bu kooperatif 1980 yılına kadar son derece aktif bir çalışma içerisinde idi. O zaman ki yöneticiler Kooperatifi daha ileriye götürmekten ziyade, küçülterek en sonunda yok olma durumuna getirmişler.
Sonra biz arkadaşlarla kooperatifi ele aldık ve yaşatma mücadelesine başladık. Ancak, kooperatifin kasasında hiç para kalmamış, satış yapacak mağazası ve yeri yoktu.
YOĞUN DESTEK ARAYIŞI VE SEVGİLİ BABA'YI ZİYARET!.. 

İşte bu şartlarda bizler, Kooperatifin aktif çalışması için 9.cu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den yardım alabilmek için Kooperatifin Yönetim Kurulu üyeleri olarak Köşke gittik.
Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurmuş olduğu Tüketim Kooperatifinin sıkıntılı döneminin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in desteği ile aşabileceğimizi düşünüyorduk.
Yönetim kurulu olarak bizi hoşgörü ve babacan tavrı ile karşıladı Demirel. Samimi ve içten bir hava estirdi. Güven duygumuz arttı. Cumhurbaşkanı konuyu çok iyi biliyordu. Bize nasihatler ve bilgiler sundu. Biz ise ondan kooperatifin satış yapabilmesi ve hayatını idame ettirebilmesi için, vakıfların binalarından veya hazinenin binalarından birisinin kooperatife tahsis edilmesini bekliyorduk. Merhum 9.cu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise, babacan tavrı ile bize şu nasihatte bulundu. “Parayı bulun, sonra gelin” dedi. Elbette, hepimiz şaşırmıştık. Biz zaten parayı bulsak, kooperatife yer tutar, satış yapar ve tarihi kooperatifin yaşamasını sağlardık. Kimseye de ihtiyacımız olmazdı. Ancak, yapılacak bir şey yoktu. Cumhurbaşkanımız böyle takdir etmişti. Bizlerde ilgisine teşekkür edip, köşkten ayrıldık.
Merhum 9.cu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel, Başbakan iken Rahmetli Özal’da Cumhurbaşkanı iken, ben bürokraside görev yapmakta idim. D.Y.P. iktidarda idi. Maliye ve Gümrük Bakanı ise Sümer Oral’dı. Benim Genel Müdürlüğüm yazıldı, köşke kadar çıktı ve 6 ay sonra Merhum Demirel’in memleketlisi Ramazan Uludağ Gümrükler Genel Müdürlüğüne getirildi ve benim kararnamem köşkten Demirel’in emri ile geri çekildi. Ne yapalım devlet böyle uygun görmüştü, kaderimiz bu imiş. Bizde kızağa çekildik böylece.
Rahmetli Demirel ile böyle kısa da olsa bir anı yaşadım.
Ancak, gerçekten büyük siyasetçi ve devlet adamı idi. Dünü düşünmez yarını düşünürdü. Devletin kurallarını yerine göre uygulardı. O da her siyasetçi gibi yakınlarına elinden geldiğince yardımını esirgemezdi.
Büyük mücadelesi sayesinde 9.Cumhurbaşkanı da oldu ve kimseye kolay kolay nasip olmayacak büyük bir devlet töreni ile İslam köydeki anıt mezarında ebedi istirahatgahına defnedildi.
Her şeyin bir sonu vardır, bunu unutmamak gerek.
Allah Rahmet etsin.
Zekeriya Tümer
(ulusalhaber@hotmail.com) - 27.06.2015